Londra’da İlk Gün

İstanbul Sabiha Gökçen’den Londra’ya uçuşumuz saat 13:50’deydi. Uçuş yaklaşık 4 saat sürüyor. Rötarsız bir şekilde havalandık ve Türkiye saati ile yaklaşık 18:00 civarında Luton havalimanına indik. Ancak Türkiye İngiltere arasında 2 saat fark olduğu için Londra’ya giderken, iki saat karımız oldu.

Luton havalimanın şehrin yaklaşık 50 km batısında yer alıyor ve Easyjet gibi ucuz havayolu şirketlerinin kullandığı oldukça küçük, sadece tek terminali olan bir havalimanı. Bu nedenle havalimanında pasaport işlemleri, valiz bekleme vb işlemler oldukça  kısa sürdü.

Havalimanından şehir merkezine ulaşım için iki alternatif var tren yada otobüs. Tabii ki her zaman taksi alternatifi de var ama biz pek tercih etmiyoruz. Tren havalimanından yaklaşık 1,5 km uzaklıkta ve havalimanından tren istasyonuna shuttle var. Otobüsler ise terminalin hemen dışından kalkıyor, bizdeki Havaş’lar gibi. Tren terminaline gitmek için bir aktarma daha yapmak istemedik bu nedenle bize otobüs daha pratik geldi ve otobüsü tercih ettik.

Otobüs için de birkaç alternatif var National Exprees, Green Line ve Easybus. Easybus, Easyjet’in sağladığı transfer hizmeti. Biz havalanından şehre transfer için Easybus’ı tercih ettik. Web sitesinden online olarak bilet alınabiliyor, seyahatinizden ne kadar önce alırsanız o kadar ucuza şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Fiyatlar uçak biletleri gibi değişken. Örneğin havaalanından şehre 18 £’a ulaştık, dönüşte şehirden havaalanına ise sadece 8 £’a.

ing2_2

Şehir merkezinde otobüslerin durduğu 4-5 farklı durak var. Otelinizin yerini, otele hangi metro hattı ile ulaşacağınızı tespit edip, otobüsten de hangi durakta ineceğinize karar vermeniz gerekiyor.

Otobüs saatine; uçağınızın varış saati, rötar olasılığı ve pasaport işlemlerinin de vakit alacağını hesap ederek  karar verin. Easybus’tan aldığınız otobüs biletini; bir saat öncesi ve bir saat sonrasındaki otobüslerde de kullanabilirsiniz. Ancak tabii ki yer garantisi veremiyorlar.

Biz bu marjları da düşünerek, saat 17:30 daki otobüs için iki kişi 18 £’a bilet almıştık. Ancak hiç rötar olmadı ve havaalanı o kadar küçüktü ki, işlemlerimiz çok hızlı bitti. Hemen Easybus’ın bankosuna gittik ve saat 16:30’daki otobüste de yer olunca bu otobüse yerleştik.

ing2_3Otelimiz Londra’nın “City” bölgesindeki, “İbis London City” idi. Londra genel olarak pahalı bir şehir, haliyle oteller de pahalı. booking.com ve tripadvisor.com’da geçirdiğimiz uzun saatlerden sonra, bütçemizi de biraz yükselttik ve konaklama için İbis London City’i seçtik ve oldukça memnun kaldık. Otele gecelik 95,50 £ ödedik, kahvaltı fiyatın içinde değildi ve açık büfe kahvaştı kişibaşı 7,50 £’tu.

Londra büyük bir şehir, bu nedenle yürüyerek dolaşmanız pek mümkün değil. Otel seçerken, otelin en azından şehrin görülecek önemli yerlerinden birine yürüme mesafesinde olmasına ve özellikle metro durağına yakın olmasına dikkat edin.

Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra, Easybus’tan Baker Street durağında indik. Metro ile otelimize gitmeyi planlamıştık ancak acıktığımız için hızlıca birşeyler atıştırmaya karar verdik. Tüm seyahatimiz boyunda sık sık gördüğümüz “Pret a Manger”e uğradık. Sağlıklı ve taze atıştırmalıkların yer aldığı bu cafe/restoranda hızlıca birşeyler yedik. Füme samon sandviç (3,90 £), 750 ml su (1,50 £) ve meyve salatası (3,35 £).

ing2_4

Sıra Londra’nın meşhur metrosuna, onların deyimiyle “tube” a binmekteydi. Toplam 11 farklı metro hattı olduğunu da belirtmekte fayda var sanırım. Londra metrosuyla tanışmamızBaker Streetdurağı ile oldu. Durağa inince insan düşünmeden edemiyor, burası kaç yıllık diye.. Sonradan öğrendik ki, burası 1863 yılında açılan ve dünyanın ilk yeraltı raylı sistemi olan Metropolitan Railway (MR) hattının orijinal duraklarından biriymiş. Yaklaşık 150 yaşındaki bu durak günümüzde, “Circle” (sarı) ve “Hammersmith & City” (pembe) hatların durağı olarak hizmet veriyor.

ing2_5Yeri gelmişken, ilk kez Londra’ya gidecekler için, Londra ulaşım sisteminin en önemli unsuru olan “Oyster Cardtan da bahsetmek gerek. Bankamatik kartı görünümünde, içine para yüklenerek tüm toplu taşıma araçlarında bilet yerine kullanabileceğiniz ve ulaşım masrafınızı minimize edebileceğiniz bir kart. Örneğin otobüste nakit olarak bilet alınca 2,30£ öderken, Oyster Card ile 1,35 £ ödüyorsunuz. Metroda ise, ikinci zona kadar nakit 4,30 £ öderken, Oyster Card ile yoğun saatlerde (haftaiçi sabah 6:30-9:30 akşam 16:00-19:00) 2,70 £, normal  saatlerde ise 2,00 £ ödüyorsunuz.

ing2_6

Baker Street durağından aldığımız Oyster Card’larımıza 10 £ yükletip, “Hammersmith & City” (pembe) hattı ile 7 durak sonra “Altgate East” istasyonunda inip durağa çok yakın olan otelimize vardık.

Otele vardığımızda saat 19:00’ye geliyordu, odamıza yerleştikten sonra fazla vakit kaybetmeden metro ile “Covent Garden”a gittik.

Covent Garden, Londra’nın önemli turistik bölgelerinden biri. Trafiğe kapalı sokakların ve meydanın yer aldığı Covent Garden’ın tam ortasında Piazza ve Central Market yer alıyor. 1800 yıllarda inşa edilmiş olan bu pazar o dönemde meyve ve sebze topancılarına hitap ederken günümüzde, hediyelik eşyalar, kitapçılar, butikler, cafe ve barların yer aldığı bir mekana dönüşmüş. Dünyanın en büyük Apple Store’u 2010 yılında Covent Garden’da açılmış. Bu bölgede yer alan St. Paul Kilisesi ve Royal Opera House da bölgenin diğer önemli yapıları. Sokak sanatçılarının da sık uğrak yeri olan Covent Garden bir turist için oldukça keyifli bir yer.

ing2_7

Akşam yemeğinde ulusal İngiliz yemeği olarak kabul edilen fish and chips yemeğe karar verdik. Rehber kitabımıza göz attık ve kitapta en iyi fish and chips yapan dört yerden biri olarak geçen Rock & Sole Plaice ’e yakın olduğumuz için burayı bulup yemek yemeğe karar verdik. Mekanı bulduk, dışarıda da masalar vardı ama hava Londra’da yeterince ısınmamıştı, bu nedenle içeride oturmaya karar verdik. İçerisi çok küçüktü ama bir de alt katı varmış, biz de alt kata indik. Rock & Sole Plaice uzun uzun oturup yemek yenecek türden bir restoran değil, daha çok fast food gibi.

ing2_8

Menüde “fish and chips” başlığının altında, balıkların çeşidine göre 5-6 çeşit vardı. O an İngilizce balık isimlerini hiç bilmediğimi farkettim. Codfish-morina balığı, haddock – mezgit, plaice ise pisibalığıymış, döndükten sonra öğrendim. Menüdeki çeşitlerden yöresel ve en iyisi hangisidir diye garsona danıştık ve “cod fish” cevabını aldık. “Fish and chips” normal (13,50 £) ve büyük boy (16,00 £) olarak yer alıyor menüde, ortaya bir de acılı karides (king prawn chili rolls) (5,00 £) söyledik. Bu arada bira çeşitlerinin içerisinde Efes Pilsen’i görmek bizi memnun etti.

ing2_9

“Fish and chips” yanında iri iri doğranmış patates kızartması, ezilmiş bezelye ve beyaz bir sos ile servis ediliyor. Lezzet için ise ne yazık ki mükemmeldi diyemeyeceğim. Bu arada mekanın alt katının dekorasyonundan da bahsetmem gerek. Duvarlar ve tavandaki dekorasyon, sanki bir akvaryumun içindeymişsiniz hissi veriyor..

Yemekten sonra her ne kadar kolumuzdaki saat 23:00’ü gösteriyorsa da biyolojik saatimiz 01:00 olmuştu ve artık uyku bizi çağırıyordu.

Leave a Comment

Yandex.Metrica