belçika’da ikinci gün.. (ieper, ghent, brüksel)

Kahvaltı sonrası otelden çıktık,  bir gün önce beğenip de almadığımız magnetleri almaya Markt meydanındaki Historium’a uğradık ve “Ypres”e doğru yola çıktık.

mapYpres / Ieper / İper

Flemenkçe Ieper olarak yazılan bu küçük şehir, Brugge’a yaklaşık 70 km mesafede. Hem Ypres’ı hem de oradaki kuzenleri görmekti hedefimiz.

Ypres, 1. Dünya Savaşı’nda önemli çatışmaların geçtiği bir bölgeymiş. Bu sebeple, yakın çevrede bir çok anıt ve mezarlıklar varmış.

IMG_3926

Bu anıtların en önemlisi, “Menin Gate Anıtı”. Bu anıt, savaşta burada ölmüş ve mezarı bulunmayan yaklaşık 55 bin İngiliz askerleri anısına 1927 yılında yapılmış. Bu görkemli anıtın duvarlarında, ölen askerlerin isimleri yazıyor. İstisnasız her gün akşam saat 20:00’de burada hayatını kaybeden askerlerin anısına tören düzenleniyormuş. Borazan ile çalınan marşın ardından 1 dakikalık saygı duruşuyla tören tamamlanıyormuş.

IMG_3928 IMG_3927

Ypres meydanında, büyük ve görkemli bir yapı dikkatinizi çekecek. Bu yapı “Lakenhalle” İngilizce “Cloth Hall” olarak geçen bu binaya Türkçe kumaşhane diyebiliriz sanırım. 1200 – 1300 yılları arasında kumaş ticaretinin merkezi olan bu gotik bina, o dönemlerde Batı Avrupa’nın en büyük binasıymış.

IMG_3929

Savaş sonrasında aslına uygun olarak tekrar inşa edilen Lakenhalle şu an “In Flanders Fields Müzesi”ne ve “Belediye Binası”na ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda Unesco listesinde.

IMG_3924

 

Öğle yemeğini Ypres’da “Pizzeria Babilonia”da yedik. Menin Gate’e yakın konumlu bu İtalyan restoranı bir Türk tarafından işletiliyor. Oldukça leziz pizzaları ve makarnaları var :) Porsiyonların biraz büyük olduğunu söylemem gerek, 2 kişi bir pizza paylaşmak iyi bir fikir olabilir. Burada denemediğimiz bir bira denedik, “Omer” bira. Sanırım bu güne kadar denediklerimiz içinde favorimiz oldu :)

Yemekten sonra Ypres merkezinde biraz yürüyüş yaptıktan sonra kuzenlere veda edip, rotamızı Ghent’e doğru çevirdik.

 

Ghent / Gent

Ieper-Ghent arası yaklaşık 80 km, bir saatlik bir yolculuk sonrası Ghent şehir merkezine vardık. Arabayı parketmek için biraz dolandık, bu sırada şehri de görmüş olduk.

Ghent, Brugge ve Ypres’a göre biraz daha büyük bir şehir, zaten şehirdeki yüksek katlı yeni binalardan bu durum hemen anlaşılıyor.

DSC_6307

Ortaçağ yıllarında Avrupa’daki en güçlü ve zengin şehirlerden biri olan Ghent, şu an ise sahip olduğu öğrenci nüfusu ile, bir üniversite şehri olarak biliniyor.

Kısa bir yürüyüşle trafiğe kapalı olan şehir merkezi rahatlıkla gezilebilir. Merkezin neredeyse tamamı yayalaştırılmış durumda.

DSC_6312

St. Nicholas kilisesi, 91 m yüksekliğe sahip “Saat Kulesi”,  görkemli “St Baafs Katedrali”  bu şehirde göreceğiniz önemli noktalar.

IMG_3936Etrafta biraz dolaştıktan sonra, bugün daha hiç waffle yemediğimizi farkedip, kokuya da daha fazla dayanamayıp, birer waffle aldık hemen, sadesi 2 €, çikolata soslusu 2,5 €.

Gentse_Neuzen_2014_1Korenmarkt meydanından, Groentenmarkt meydanına doğru yürüdük. Bu meydanda Belçika’ya özgü bir şekerleme olan Cuberdon tezgahlarına denkgeldik. Cuberdon frambuazdan yapılan, konik şekle sahip bir şeker, dışı şert içi yumuşak. Tabii ki denemeden geçmedik :) 5 €’ya bir kese kağıdı alabilirsiniz siz de.

Groentenmarkt meydanında iki bina arasındaki daracık kapısından girip “Hot Club de Gant” barına vardık. Hava serinlediğinden sıcak bir yerde oturmak iyi geldi bize, hem biraz ısındık hem de dinleniş olduk. Ne mi içtik, bira tabii ki :) Delirium Tremens 3 €, Augustijn Blond 3,4 €.

Akşam olurken yavaş yavaş bizim için Ghent’ten ayrılıp Brüksel’e doğru yol alma vakti gelmişti. Ama gitmeden bir de Ghent patatesinin tadına bakalım dedik, büyük boy 2 €, soslar 0,5 €. Hem mayonez hem ketçap istedik diye bu patates satıcısı tarafından da garip karşılandık.

Ghent’te kanal boyunca devam eden Graslei ve Korenlei Caddeleri, size güzel fotoğraf kareleri sunacak. Aynı zamanda kanal turlarının da kalkış noktası burada yer alıyor. Vakitsizlikten malesef biz kanal turu yapamadık :( eminim Brugge’deki kadar keyiflidir Ghent’teki kanal turu da.

DSC_6321

St Michael’s Kilisesi de tüm heybetiyle kanalın yanında yer alıyor.

Sırada 56 km uzaklıktaki Brüksel var..

Brüksel

Brüksel, Belçika’nın başkenti olmasının dışında Avrupa Birliği ve NATO‘nun da başkenti aynı zamanda. Hava yeni kararıyordu Brüksel’e vardığımızda. Direkt otele gittik.

Otelimiz, Best Western Hotel Royal Centre, booking.com’dan ayarladık, gecelik oda fiyatı kahvaltı dahil 80 €. Bir de bizi suit odaya upgrade etmişler, oohh geniş geniş yayıldık ayıptır söylemesi :)

Otele yerleştikten sonra kendimizi Brüksel sokaklarına attık. Hava biraz yağmurlu olunca, merkeze yürümeye üşendik, arabayla gittik. Merkezde bir katlı otopark bulduk ve arabayı parkettik, bugüne kadar gördüğüm en şirin otopark işte burasıydı. Her kat farklı bir renkte ve farklı bir hayvan sembolüyle ayrılmış birbirinden :)

IMG_4078IMG_4076
Brüksel’i keşfe “Butchers’ Street”ten başladık. Bir zamanlar, kasapların yer aldığı bu sokak tamamen yayalaştırılmış durumda, yanyana restoranlar ve barlarla dolu. Bu sokak ve çevresi, Brüksel’in midesi olarak anılıyormuş. Masalarını dışarıya atmış restoranlar, Belçika’ya özgü menüler sunuyorlar.

IMG_3959

 

 

Sokaklarda biraz dolaştıktan sonra yemeği hayalini kurduğumuz “Chez Leon”da yedik. Daha önce Paris’te Leon’un midyelerinin tadına bakmıştık, bu sebeple, restoranın dışına taşan sıraya girdik ve masa boşalmasını bir 15- 20 dakika bekledik :)

 

 

Akşam menümüzde, çeşit çeşit midye vardı :) moules au vin blanc/tencere dolusu midye (25,85 €), moules escargot gratine /tabakta kaşarlı  midye (17,75 €), moules provencale/tabakta kaşarlı domatesli midye (18,75 €), moules friture /midye tava (11,55 €), frites /patates kızartması (2,85 €) ve içeçek olarak Leon bira (3,95 €)

Keyifli akşam yemeğinden sonra Brüksel’in meşhur meydanı “Grand Palace”a doğru yürüdük. Bu meydanda şehrin önemli binaları yer alıyor. Bunlardan biri, belediye binası olarak kullanılan Hotel de Ville.

IMG_3969

Meydandaki kısa bir yürüyüş sonrasında Brüksel’in en önemli turistik noktası “Manneken Pis”e geldik. Bu çişini yapan küçük bir çocuk heykeli. Kimse kusura bakmasın ama bence saçma bir turistik nokta. Yine de takdir ediyorum, bu küçücük heykeli bu kadar önemli bir turistik olaya çevirebilmek de başarı.

Biz gördüğümüzde çıplaktı bu heykelcik ama zaman zaman giydiriliyormuş. Sizden benden fazla, tam 800 farklı kıyafeti varmış ve bu kıyafetler bir müzede sergileniyormuş. Şaşırıyorum ama bir yandan da takdir ediyorum.. Bu heykelcik bu kadar büyük bir turistik çekim oluşturunca, çeşit çeşit hediyelik eşyasını yapmışlar, isterseniz alabilirsiniz..

Bu heykelciğin çaprazında bir de restoran / bar var: Poechenellekelder. Biraz üşümüştük, bir arkadaşımız da burayı tavsiye edince, biraz da ısınırız düşüncesiyle bir de burayı da görelim dedik.

Çeşitli kuklaların yer aldığı, oldukça enteresan dekorasyonlu bu mekanda, meyveli biranın tadına baktık, elmalı “Apple Lindemans” (3,4 €) benim favorim oldu. Bir de vişneli çeşit vardı; “Kriek Lindemans au Fut” (3,5 €).

poech-06

IMG_3976

 

 

DIPLOME_GUINNESS_SMALLGünün yorgunluğuna yenik düşüp, otoparka doğru ilerledik. Delirium Cafe’nin önünden geçerken, herkesin anlatıp bitiremediği bu mekana da bir girip çıkalım dedik. Üç katlı bu mekanda yer bulmak neredeyse imkansız, alt katı eller havaya modunda, giriş katta daha çok masa düzeni hakim ama mekan full, üst katta da masa düzeni vardı ve zorla bir yer bulduk.

Zaman zaman canlı müzik konserlerine de ev sahipliği yapan Delirium’un dekorasyonunda tavanda asılı, metal  tepsiler kullanılmış.

Gelelim Delirium’un en önemli özelliğine, 2004 çeşit bira ile Ocak 2004’te Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiş. Şu an ise mekanda 3.162 çeşit bira varmış. Kesin Türk biraları da vardır, keşke sorsaydık..

Yaklaşık 4 saat için otoparka 9,60 € ödeyerek, otelin yolunu tuttuk.

Belçika’da son gün ve Brüksel notlarının devamı için sonraki sayfaya :)

Leave a Comment

Yandex.Metrica