masalsı brugge.. (ilk gün)

Oteldeki harika kahvaltı sonrası Brugge sokaklarını keşfe hazırdık, bu küçük şehir yürüyerek çok kolay keşfedilebilecek ölçekte.

Brugge, kanalları ve Orta Çağ döneminden kalan evleriyle, Avrupa’nın en güzel karelerine sahip kentlerden biri ve çok iyi korunmuş bir kent merkezine sahip. Bu özelliklere sahip kent merkezinin UNESCO listesinde olmamasına imkan yok tabii ki :)

Şehir merkezindeki trafiğin neredeyse %60’ını bisikletliler oluşturuyormuş. Haliyle şehir de bisikletlilere göre planlanmış durumda, yani malesef hiç alışık olmadığımız cinsten :)

DSC_6304

Şehri keşfetmek için sokaklarda yürüyerek “Markt Meydanı”na geldik. Bu meydanı çevreleyen Ortaçağ binaları ve “Belfort Saat Kulesi” oldukça güzel.

Etrafa bir göz attıktan sonra kızlar olarak, Unesco Dünya Mirası istesinde yer alan 13.yy kalma saat kulesine çıkmaya karar verdik. Çıkış kişibaşı 8 €.

IMG_3805Yukarı çıkmadan önce, elinde bir makas ve kağıt ile yanımıza yaklaşan biri bizimle sohbete başladı. Bir yandan bize birşeyler anlatıyor, bir yandan de elinde makasla kağıt kesiyordu. Sonra anladım ki kese kese benim profilimi çıkarmış. Daha önce hiç rastlamadığım bir sanat türüydü bu. Fiyat olarak 10 € dedi, 5 €’ya anlaştık :)

83 m. yükseklikteki saat kulesine 366 basamak ile çıkılıyor, 33, 146, 254 ve 311. basamaklarda mola verebileceğiniz noktalar var. Çıkış o kadar da zor değil, gözünüz korkmasın. En üst noktada çanlar ile başbaşasınız, bizim gibi çanların çaldığı bir anı yakalarsanız ortam daha da keyifli olacaktır :)

DSC_6244

DSC_6243

Markt meydanını çevreleyen binalara yukarıdan bakabilir, güzel fotoğraflar çekebilirsiniz..

DSC_6237Meydanda at arabalarını göreceksiniz, dilerseniz Brugge sokaklarını at arabasıyla da gezebilirsiniz.

IMG_3813

Bu meydanda yer alan güzel ve görkemli binalardan birinde Historium var. Burası ziyaretçileri 15. yy’a götüren bir sergi, bir müze alanı gibi. Heykeller, sesli rehber eşliğinde gezilen odalar varmış. Giriş 12,5 €. Bizim çok ilgimizi çekmediğinden, sadece hediyelik eşya mağazasına baktık, güzel magnetler var, fiyatlar uygun aklınızda olsun.

Historium’un üst katında bir de Duvel birasının “Duvelorium” adında bir mekanı var. Duvel biralarının tadına bakabilir, birşeyler yiyip içebilir ve hediyelik eşyalar alabilirsiniz.

Markt meydanında Çarşamba sabahları pazar kuruluyormuş, yerel pazarları seviyorsanız, belki seyahat planınızı buna göre yaparsınız diye yazayım dedim :)

Markt meydanın sonra sıra “Burg Meydanı”na gelmişti. Bu meydan Markt meydanı kadar güzel olmasa da yine de keyifli.

IMG_3816

Burg meydanına yürürken, ilk waffle’ımızın da tadına bakmış olduk, kolay değil 366 basamak boşuna çıkılmadı, bunlar hep waffle’ı hak etmek içindi :)

Ünlü Belçika lezzetlerinden, sade waffle 2,5 €,  çikolata soslu 3,5 €. Hamuru biraz şekerli geldi bana ama yine de lezizdi :)

DSC_6260

Güneş pırıl pırıl parladığından soğuk hiç hissedilmiyordu. Brugge gezisinin olmazsa olmazı sırada tekne turu vardı. Yaklaşık yarım saat süren tur kişibaşı 8 €. Kaptan gezilen yerleri bir kaç dilde anlatıyor.

DSC_6266

Gezi boyunca yere yakın, üstü açık teknemizle kanallarda gezdik, köprülerin altından geçtik. Çok keyifli bir gezi geçirdik. Kanal turu yapmadan dönmeyin Brugge’dan.

Gezide gördüğümüz kuğuların yer alığı “Minnewater” İngilizce adıyla “Lake of Love”, Türkçe’ye çevirirsek “Aşk Gölü” gerçekten çok sevimliydi. Burası ortaçağ yıllarında, kargo gemilerinin şehre geldiği noktaymış.

 

Tur sonrasında geçtiğimiz kanallardan gözümüze kestirdiğimiz 2be ye doğru yürüdük. Hem bar hem de mağaza olan bu dükkan sizin de ilginizi çekecek eminim. 15. yy’da belediye başkanının evi olarak kullanılan bu bina, Belçiya’ya özgü ürünlerin satıldığı bir mağazaya ve kanal manzaralı masaların yer aldığı bara dönüştürülmüş. Mevsim itibariyle, bahçesindeki kanala doğru eğilmiş ağacın tüm yaprakları dökülmüş olsa da yine de güzel görünüyordu.

2be mağazasında, çikolatalar, bisküviler, hediyelik eşyalar ve tabii ki sonsuz bira çeşidi alternatifleri var. Birşey almasanız da mağazayı gezmek bile keyifli bence.

beerwall

Mağazadan sonra, 1132 çeşit biranın sergilendiği, “Beerwall” yani “Bira Duvarı”nın yanından geçerek bara ulaşacaksınız.

Belçika’nın ünlü olduğu konulardan biri de biraları. Wikipedia’dan aldığım bilgiye göre, ülkede 180 tane bira fabrikası ve 1150 çeşit bira varmış. Belçikalılar yılda ortalama 84 litre bira tüketiyorlarmış. Bir de her bira çeşidine özgü değişik bardak kullanılıyor.

Kanal boyunda yeralan terasta, güneş gören bir masa bulunca, keyfimize diyecek yoktu gerçekten. Biraz oturup dinlenmeye karar verdik hemen.

IMG_3841

Dört çeşit biradan oluşan tadımlık bira menüsü var. Karton tepsilerdeki numaraları, verilen bilgilendirme kağıdıyla eşleştirince, hangi çeşit biradan içtiğinizi anlıyorsunuz. Bu dörtlü menünün fiyatı 10 €.

Peki bu biralar ne çeşit? 1 numara Kriek Boon, %4 alkollü, kirazlı bira; 2 numara Blanche de Namur %4,3 alkollü, beyaz bira, 3 numara Brugse Zot, %6 alkollü, Brugge içinden bir ailenin ürettiği ödüllü bira, 4 numara Viven, %6,1 alkollü siyah bira. Ben en çok 3 numaralı beğendim açıkcası..

IMG_3854 IMG_3850

Sayıca 4 kişi olunca, daha fazla çeşit deneme şansımız oldu açıkcası tadımlık biralardan sonra  2 çeşit daha denedik, Delirium ve Straffe Hendrik.

Bu keyifli molanın ardından şehrin sokaklarında biraz daha dolaştık, dantel mağazaları ve çikolata mağazaları da Brugge’da çok sık rastlayacağınız mağazalardan. Güzel dekorasyonları, çeşit çeşit çikolatalar ile iştah kabartan cinsten :)

 

Belçika’da iştah kabartan bir diğer şey ise patates kızartması. Sokak satıcılarında, küçük büfelerde patates kızartmaları göreceksiniz, almadan geçmeyin :) Markt Meydanı’nda tam da saat kulesinin önünde küçük büfeler var, biz de buradan boş geçemedik.

IMG_3863

Ortaboy patates 3 €, üzerine eklemek istediğiniz sosların her biri 1 €. Hem mayonez, hem ketçap hem de hardal eklemek istediğimizi söyleyince bir garip karşıladı bizi görevli. Genelde burada insanlar tek çeşit sos ile yetiniyorlar sanırım..

IMG_3869Brugge’de ilginç müzeler var, çikolata müzesi, bira müzesi, kızartma müzesi bu müzelerden. Biz Choco Story isimli çikolata müzesini gezdik. Giriş kişibaşı 8 €. Girişte çikolatanızı almayı unutmayın :)

Bu müze kakao çekirdeğinin, çikolataya doğru yolculuğunu anlatıyor. Çikolatadan heykelleri de bu müzede görebilirsiniz.

Aynı zamanda, kakao ve çikolatanın eski çağlardan günümüze kadar geçirdiği yolculuk da detaylı anlatılıyor müzede. Aztekliler kakao çekirdeğini para gibi kullanıyorlarmış, mesela 1 yumurta 3 çekirdek, bir tavşan ise 10 çekirdek değerindeymiş.

IMG_3870

Birkaç katlı çikolata müzesinin en eğlenceli kısmı; tabii ki de çikolata üretimi ile ilgili sergilenen gösteri. Müzenin bu kısmı misss gibi kokuyor. Gösteri sonunda taze yapılmış, içi fındık kreması dolgulu dışı bitter kaplı çikolatanın tadına bakabilirsiniz. Bu gösteri olmasaydı acaba boşuna mı gezdik burayı diye düşünecektik eminim..

Çikolata müzesinden çok keyif almayınca, bira müzesini gezmekten vazgeçtik. Onun yerine Markt meydanında oturup birşeyler atıştırmaya karar verdik.

IMG_3879Sıra midye yemeğe gelmişti, böylece Belçika yerel lezzetlerinin tamamını tatmış olacaktık. Meydandaki Panier d’or isimli restorana oturduk. Menümüzde, moules natural (21,5 €), bira olarak ise, Kwak (11,5 €), Huisbier blond (8 €), Keffe Donker (8 €) vardı.

Leziz midyeler büyük bir tencerede servis yapılıyor. Deney tüpüne benzer bir bardakta sunulan Kwak‘ı 50’lik söyleyince içmesi biraz zor oldu açıkcası. Siz küçük boy söyleyin..

 

Yemekten sonra,  gün içinde uğradığımız Le Comptoir de Mathilde isimli çikolatıcıya uğradık, değişik likörlerden almak için. Seçimimiz, kahve, çikolata ve pinacolada oldu. Bence gitmişken mutlaka alın, hem şişeleri çok orijinal hem de tadıp seçim yapma kısmı eğlenceli. Üç şişe üst üste gelince bir büyük şişe gibi oluyor. Tanesi 9,90 € olan likörlerde 5 alana bir bedava kampanyası vardı.

Sonrasında yavaştan otelimize doğru yürüdük, biraz dinlendik ve akşam yemeği için hazırlandık.

cambrinus

Yemekte eşimin kuzenleriyle buluştuk, bizi Cambrinusadında bir restorana götürdüler. Hem ortam güzeldi, hem de yemekler lezzetliydi. Menü olarak neredeyse bir bira ansiklopedisi geldi, yanımızda yerel insanlar olunca siz bizim için seçin birşeyler diyerek işin kolayına kaçtık :)

Bira çeşidi çok olunca, biraların da alt çeşitler oluyor, dark biralar, blond biralar, meyveli biralar vs vs. Bir de menüde biranın içerdiği alkol oranı yazıyor mutlaka, bizim daha önce görmediğimiz bir detaydı bu açıkcası.

Menüde neler vardı derseniz, yemeklerden; tavşan (19,95 €), mantar soslu tavuk (18,5 €), Flemish carbonades (birayla pişirilen kırmızı etli güvece benzer bir yemek) (18,5 €). Porsiyonlar çok büyük, yemekler lezzetliydi. Sohbete dalınca yemeklerin hepsinin resmini çekmemişim ama biralar ve bardakların çoğu var :)

 

Biralar ve fiyatlar: Brugse Zot (3,75 €), La Chouffe Klein (3,85 €), Bink Blond (3,35 €), Boerinneken (4,25 €), Tripel Karmeliet (3,85 €)

Yerellerle akşam yemeği yerken, Delirium markalı biranın sembolü olan pembe filin de hikayesini öğrenmiş olduk. Aslında fazla alkolden, bilinç bulanıklığı olduğunda, etrafta pembe filler görmeye başlarmış insan, biranın adı ve amblemi de buradan geliyormuş :)

Keyifli akşam yemeği sonrasında, uyku öncesi bir bara daha uğradık, eller havaya tarzında.. Enerjimiz az olduğundan çok takılmadan otelin yolunu tuttuk.

Sonraki gün rotamız: Ieper, Ghent ve Brüksel..

Leave a Comment

Yandex.Metrica