merhaba tanzanya !

Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın düğününe katılmak için haftasonunu Aydın’da geçirdikten sonra, 15:30 İzmir – İstanbul uçusu ile başladı yolculuğumuz. Arabamızı havalimanında, valizlerimizi de arabada bıraktığımız için iç hatlardan dış hatlara geçmeden önce arabaya uğradık, valizleri değiş tokuş yaptık ve  19:10 THY İstanbul – Daresselam uçuşu ile devam ettik yolculuğumuza. Saat 02:30 civarında Tanzanya’nın başkenti olan Daressalam’e indik. Uçağın piste yanaşması ve toparlanıp inmemiz saat 03:00’ü buldu.

Tnz2_2

Uçakta iki tane vize formu dağıtmıştı hostesler. Bazı yolcular doldurmuştu formları hemen ama biz doldurmamıştık. Nasılsa inince oldukça vaktimiz olacak diye. Formları doldurduktan sonra, görevliye pasaportlarımızı, 50 usd vize ücretini ve formları verdik ve beklemeye başladık. Çok düzenli bir sistem yok, banko içinde oturan görevliler evraklarınızı kontrol ediyor, sonrasında garip bir telaffuzla isminizi çağırıyorlar. Aynı zamanda pasaportu da gösteriyor neyse ki, bankoya yakın duran bir başka Türk, isminizi doğru olarak okuyunca sıranın size geldiğini anlayabiliyorsunuz. Parmak izi verme işlemi var bir de garipsediğim, schengen vizesi için bile parmak izi verilmezken, Tanzanya vizesi için niye halen anlayabilmiş değilim. Parmak izi faslından sonra, schengen vizesinin siyah beyazı olarak da tanımlayabileceğim Tanzanya vizesine sahip pasaportumuzu aldık.

Tnz2_3

Pasaport kontrolünden geçip, valizlerimizi aldığımızda saat 03:30 civarındaydı. Safari için sabah 06:00 Precision Air Daressalam – Kilimanjaro uçuşunu beklemeye başladık. Henüz check-in kontuarı açılmamıştı. Biz de iç hatlardaki bekleme salonundaki banklara uzandık, çok mümkün olmasa da biraz kestirmeye çalıştık. Kontuar açılır açılmaz valizlerimizi verdik, uçuş salonuna geçtik ve uçağa binmeyi bekledik.

Tnz2_4Uçağımız iki sağda iki solda olmak üzere her sırada 4 kişinin oturduğu büyüklükte, pervaneli bir uçaktı. Bir saatlik bir uçuştu ancak 15-20 dakika rötarlı olarak sabah 7:30’a doğru  Kilimanjaro havaalanına indik. Valizlerimizi aldıktan sonra Sunny Safaris‘den bize 4 gün boyunca eşlik edecek şöförümüz/rehberimiz Andrew havaalanında, elinde ismimizin yazdığı kağıtla bizi karşıladı. Safari aracımız olan yeşil renkli 4×4 Toyota Land Cruiser’a yerleştik ve 8:00 gibi havaalanından Arusha’ya doğru yola çıktık.

Havaalanı çıkışında, Kilimanjaro dağı, zirvesindeki karları ve tüm görkemi ile Afrika kıtasının en yüksek noktası olduğunu ilan ediyordu herkese.  Kilimanjaro havalimanı Arusha arası yaklaşık 50 km ve bir saat sürüyor. Genellikle düz, tek gidiş tek geliş bir yol. Yol boyunca yol kenarında yürüyen ve bisikletli insanlar gördük.

Arusha’da Sunny Safaris’in merkez ofisine uğradık. Safari programımız için günlerce yazıştığımız Masha ile tanıştık, programımızı son kez gözden geçirdik, ödemeyi yaptık ve Andrew ile yola çıktık.

İlk önce bir süpermarkete uğramamızın iyi olacağını söyledi Andrew. Arabada kişibaşı 1 lt su bulunuyormuş eğer daha çok içerseniz, takviye almanız iyi olacaktır dedi. Biz de biraz su biraz da abur cubur aldık ve ilk hedefimiz olan Tarangire Milli Parkı’na doğru yola çıktık. Arusha – Tarangire arası yaklaşık 120 km. Anayoldan çıktıktan sonra milli parka doğru stabilize yoldan devam etmek gerekiyor.

Tnz2_5

Milli parkın giriş kapısına ulaştığımızda saat 12:00 olmuştu. Andrew öğle yemeklerimizi birer karton kutu içinde bize verdi. O milli park giriş işlemlerini hallederken biz de kumanyalarımızı yemek için piknik alanına yerleştik. Öğlen yemeği menüsünde iki sandviç, mango suyu, elma, kek, ızgara tavuk ve ne olduğunu tam anlayamadığım bir sebze kızartması vardı. Bizim gibi birşeyler yiyen 3-4 kişi daha vardı ve ağaçlarda ve etrafta maymunlar dolaşıyordu. Aaaa bir tanesi bize doğru geliyor, fotoğraf makinesi nerde dememe kalmadan sandviçimin birini maymuna kaptırmam bir oldu. Böyle bir olasılık olduğunu bilmeme rağmen nasıl oldu da yemeğime sahip çıkamadım şaşırdım kaldım, maymun o kadar hızlıca ve ustalıkla kaptı ki sandviçi inanamadım.

Tnz2_6

Yaklaşık yarım saatlik yemek molasının ardından, jipimize atladık ve Tanzanya’nın 6. büyük milli parkı olan Tarangire Milli Parkı’nda safarimize başladık. Milli parkın ismi, milli parkın içinden geçen ve bizim de orada olduğumuz zamana denk gelen kurak mevsimde vahşi hayvanların tek su kaynağı olan Tarangire Nehrinden geliyor. Burayı safari programımıza dahil etmemizin en önemli sebebi ise çok sevdiğim fillerin, dünyada en yoğun olarak yaşadığı yer olması..

Tnz2_7

Safari boyunca filler, zürafalar, ceylanlar, afrika antilopları (gnu), zebralar, aslanlar, deve kuşları gördük. Tüm bu hayvanları doğal ortamlarında gözlemlemek çok keyif verdi bize. Bir yandan da Andrew bize hayvanlar hakkında bilgiler verdi. Özellikle aslanlar gündüzleri gölge bir ağaç altında dinlenerek geçiriyorlar. Kurak mevsim olduğu için de otlar hep sarı bu nedenle kamufle olmak aslanlar için çok kolay. Andrew’ün keskin gözleri sayesinde biz de dinlenen aslanları farkettik, hatta bir tane aslanın yemek yemesine bile şahit olduk safarimizin ilk gününde.

Foto Galeri 1

Parkın içinde dolaşırken nehrin olduğu kısma da gittik. Nehrin yatağı oldukça net görülebiliyordu ancak nehirdeki su yok denecek kadar azalmıştı. Birçok hayvan da su ihtiyacını giderebilmek için nehrin yatağında toplanmıştı. Fillerin dişleriyle toprağı kazıp suya ulaşabildiklerini hiç bilmezdik. Tabii ki fillerin hepsinin dişleri sapasağlam yerinde.

Tnz2_12

Tnz2_13

Tarangire Milli Parkı’ndan bahsederken baobab ağaçlarından bahsetmemek olmaz. İlk defa duyduğumuz ve gördüğümüz bu ilginç ağaçlar, Afrika ve Asya’nın tropikal bölgelerinde yetişiyorlar. Gövdelerinin çevresi 30 m’yi, çapı ise 9 m’yi bulabilen bu ağaçların en önemli özelliği gövdelerinin bir su deposu görevi görmesi böylece kurak mevsimi rahat  geçirebilmeleri.

Saat 16:30’a kadar safarimize devam ettik ve günün yorgunluğu ile ilk gecemizi geçireceğimiz Kirurumu Tented Camp’a doğru yola çıktık. Adından da anlaşılacağı üzere, içinde tuvalet ve banyosunun olduğu sabit çadırlardan oluşan bir otelde konaklayacağımız için heyecanlıydık. Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra çadır-otelimize vardık. Taze sıkılmış tropikal meyva suları ile karşılanmak çok keyifliydi. Masaai kıyafetli bellboy’lar sırtçantalarımızı otele çadırımıza kadar taşıdı. Çadırımız tam da resimlerde gördüğümüz gibi, beton bir zemin üzerinde yerden 3-4 basamak yukarıdaydı. Önünde küçük bir terası, içinde tuvaleti ve banyosu vardı. Oldukça geniş ve ferahtı. Birer duştan sonra terasımızda Manyara Gölü’ne karşı biralarımızı yudumlarken, günün yorgunluğunu atmaya çalıştık.

Tnz2_14

Safari’de oteller tam pansiyon, yani akşam yemeğini de otelde yiyecektik. Zaten istesek de gidebileceğimiz bir yer yoktu. Akşam menümüzde çorba, et yemeği ve tatlı vardı. Yemekler lezzetli, personel güleryüzlü, biz ise yorgunduk. Yemekten sonra biraz daha oturup çadırımıza döndük ve erkenden uykuya daldık.

Odalarda sprey şeklinde olan sinek/böcek ilacından vardı. Ben de zaten tedbirli davranıp yanımda getirmiştim. Yemek öncesinde heryere sıktım, yatarken de yine yanımda getirdiğim prize takılan sinek ilacını devreye soktum ki Tanzanya maceramızda sinekler bizden uzak dursun..

Tanzanya macerasının devamı için sonraki sayfaya lütfen :)

Leave a Comment

Yandex.Metrica