Sabah 5:00’te otelden rehberimiz ve tuktuk şoförümüzün bizi almasıyla başladı günümüz. Bu kadar erken kalkıp, karanlıkta yola düşmemizin sebebi Angkor Wat’ta gün doğumunu izleyebilmek :) Angkor Arkeolojik Park’ında yapılacaklar listesinin başında geliyor gün doğumunu izlemek..
Bir gün öncesinde biletlerimizi aldığımız için, bilet kontrolü sonrası direkt Angkor Wat’a gittik. Tuktuktan indikten sonra el fenerleriyle karanlıkta yürüdük ve gündoğumunu izleyebilmek için kendimize güzel bir yer seçtik.
Rehberimiz çay kahve içmek için bizden ayrıldı. Yaklaşık 40 dakikalık bir bekleyiş sonrasında gün yavaş yavaş ağarmaya, güneş de Angkor Wat’ın arkasından yükselmeye başladı. İşte bu noktada fotoğraflara bırakıyorum sözü…
Güneş yükseldikten sonra sıra kahvaltı yapmaya gelmişti. Angkor Wat’ın yansıma havuzuna yakın, yanyana dizilmiş küçük cafeler var. Rehberimiz Vichet bizi bunlardan birine götürdü. Kahvaltı için menüden birşeyler seçtik, omletli sandviç ve kahvaltı tabağı gibi birşeydi, bir çay ve bir kahveye toplam 18 $ ödedik.
Kahvaltı sonrasında Angkor Wat’ı gezmeye gelmişti sıra..
Angkor Wat (1080-1175)
Bu bölgede göreceğiniz onlarca tapınak arasında en etkileyici olanı da tabii ki, Khmer dilinde “Tapınak Şehir” anlamına gelen Angkor Wat.
Angkor Wat, 12. yüzyılda, Khmer İmparatorluğuna hükmeden Kral II Suryavarman tarafından, Vishnu tanrısı onuruna yaptırılmış. Kralın mezarı da bu tapınakta yer alıyor.
İlk önce Hindu, 13. yy’dan sonra ise Budist tapınağı olarak faaliyet göstermiş, dünyadaki en büyük dinsel yapı Angkor Wat.
Kamboçya için o kadar önemli ki, 1863 yılından beri bayraklarında bu tapınak yer alıyor.
Angkor’da yer alan tapınaklar arasında en iyi korunan olmasıyla da bilinen Angkor Wat halen dinsel bir merkez olarak faaliyet gösteriyor.
Angkor Wat’ın ölçeğini anlayabilmeniz için planını ve havadan görüntüsünü paylaşacağım sizlerle..
Tapınağı çevreleyen 190 m genişliğinde dikdörtgen hendek, 1500 metreye 1300 metre ölçülerinde.
Hendekten sonra tapınağı çevreleyen duvarlar karşımıza çıkıyor, ana kapıdan girip duvarı geçtikten sonra yaklaşık 500 metrelik bir yol tapınağa kadar bize eşlik ediyor.
Tapınağa giden yolun kanarında yer alan palmiye ağaçlarından taze palmiye suyunun tadına bakabilirsiniz :)
Yolun sağında ve solunda yansıma havuzları var, soldaki yani kuzeydeki gün doğumunu izlemek için herkesin tercihi, rehbersiz giderseniz aklınızda olsun diyeceğim ama zaten kalabalığı görünce oraya yöneleceksiniz :)
3 katlı olan Angkor Wat kompleksin, ilk katında geniş bir içbahçe sonrası tapınağı çevreleyen duvarın içinde yer alan galeriler ve bu galerilerde belki de dünyanın en uzun sanat eseri olan kabartmaları (rölyef) görecek ve hayran kalacaksınız.
Yaklaşık uzunluğu 1 km’yi, alanı ise 1200 metrekareyi bulan bu rölyeflerde dinsel, destansı olaylar resmedilmiş. Nasıl bir işçilik, özen ve detayda yapıldıklarını anlamak ve anlatmak inanın çok zor.
Angkor Wat’ta 3000’den fazla apsara (cennet perileri) figürü kazınmış duvarlara. Birbirinden farklı olan bu figürler bir gün önce izlediğimiz gösteriden sahneleri getiriyor gözümüzün önüne.
Tapınağın içinde dolaşırken, Apsara dansçılarını görmek mümkün, dilerseniz belli bir ücret karşılığında onlarla fotoğraf çekebilirsiniz.
Tapınakta yer alan 5 kule, nilüfer (lotus) çiçeği tomurcuğu şeklinde.
Diğer Khmer tapınaklarından farklı olarak, yüzünü batıya dönen tapınağın batıya bakmasının, ölümü sembolize ettiği söyleniyor.
Bizim Kadıköy’de bir zamanlar olan balonun bir benzeri var Siem Reap’te, bulunduğu yerde yükselip alçalıyor. Dilerseniz bu balonla gökyüzüne yükselip Angkor’u havadan seyredebilirsiniz.
Angkor Wat 1177 yılında, kral II Suryavarman’ın ölümünden 27 yıl sonra, düşmanlar tarafından yağmalanmış. 20. yüzyılda restorasyon çalışmaları başlamış ancak içsavaş ve Kızıl Khmer dönemi olarak bilinen 1970 ve 1980’lerde sadece restorasyon durmamış, tapınaklar zarar da görmüş olsada bence Angkor’daki en etkileyici ve iyi korunmuş yapı Angkor Wat.
Angkor Wat’tan sonra sıra Angkor Thom’a gelmişti..
Angkor Thom
Angkor Thom, Khmer dilinde “Büyük Şehir” anlamına geliyor.
Kral VII. Jayavarman tarafından, 12. yy’da yeni bir başkent olarak kurmuş ve tapınak olarak ise Bayon yaptırılmış.
Bu büyük şehir, 8 m yüksekliğinde ve 12 km uzunluğunda bir duvar ile çevrelenmiş. Tabii ki şehrin duvarlarından sonra bir de hendek var, ne dersininiz Khmer mimarisini öğrenmeye başladık mı biraz :)
Şehre 5 farklı kapıdan giriliyor, 4 tarafında devasa taş yüzlerin yer aldığı bu kapılardan birinden, “Güney Kapısı”ndan şehre giriş yaptık. Direkt Bayon tapınağına çıkan bu kapı, Angkor Thom’un en popüler kapısı.
Kapı, sadece tek yön tuktukların geçebileceği genişlikte. Hem kapı dar, hem de popüler olunca kapıda trafik olması kaçınılmaz..
Biz de, kapıdan önce tuktuktan indik, şehre ulaşan köprü üzerindeki heykellerle fotoğraf çekildikten sonra şehre yürüyerek girdik.
Hendek üzerinde yer alan köprüyü 154 taş heykel süslüyor, bir tarafta tanrılar, diğer tarafta ise şeytanlar betimlenmiş, ellerinde büyük bir yılanı taşıyorlar.
Biz fotoğraf molasındayken, tuktuğumuz da trafiği geçip şehre girmişti. Tekrar tuktuğa atladık ve işte Bayon tapınağındaydık.
Angkor içinde yer alan en önemli kalıntı tabii ki Bayon tapınağı.
Bayon Tapınağının önünde filler ile gezen turistleri gördük :)
Bayon (1175-1240)
Angkor Thom’un merkezinde yer alan tapınak, Angkor bölgesinin en çok bilinen tapınaklarından. Bu kadar meşhur olmasının sebebi, tabii ki tapınakta yer alan devasa taş yüzler..
Bayon’da 54 kulenin 4 yüzünde toplam 216 gülümseyen yüz var.
Peki kim bu yüzler? Bu yüzler Bodhisattva’yı temsil ediyormuş. Peki o kim ya da ne? Bodhisattva; Budist düşüncede, kendini tüm canlıların Budalığa ulaşmasına yardımcı olmaya adamış kişiymiş. Bunlar, diğer canlıların aydınlığa ulaşması için çaba gösteren, diğer insanların mutluluğu için uğraşan kişilermiş.
Tapınağın içinde Buda heykelini görmek de mümkün..
Bu tapınakta da Angkor Wat’taki gibi, duvarları çevreleyen kabartmalar (rölyef) var. Yine büyük bir ustalık ile yapılmış..
Angkor Thom’da yer alan diğer önemli yapılar ise, Terrace of Elephants (Filler terası), Terrace of Leper King (Cüzzamlı kral terası), Baphuon
Terrace of Elephants (Filler terası)
Yaklaşık 300 m uzunluğunda olan bu teras, Kral tarafından askeri ve diğer geçit törenlerini izlemek için kullanılıyormuş. Neredeyse gerçek boyutlarında kumtaşına kabartma olarak işlenen filler sebebiyle bu ismi almış.
Terrace of Leper King (Cüzzamlı kral terası)
Bu teras üzerinde cüzzama yakalanan Kral VII. Jayavarman’ı sembolize eden bir heykel yer alıyor. Bu heykelin aynı zamanda ölüm tanrısı Yama’yı da temsil ettiği söyleniyor.
Baphuon
Yine Meru dağını sembolize eden bir piramit şeklinde inşa edilmiş bir Hindu tapınağı ile karşı karşıyayız. Havanın ısınması ve tapınağın en üst noktasına kadar çıkmak için harcadığımız çaba bizi nefessiz bıraktı.
İnişte Budist rahiplere rastladık.
Phimeanakas isimli bir tapınağa daha gelmiştik ama merdivenleri çıkmaya üşendiğimizden uzaktan bakmakla yetindik ..
Güne erken başlamanın ve tapınaklara tırmanmanın yorgunluğu üzerimize çökmeye başlamıştı. Saatlerimiz 11:30’u gösteriyordu, yemek molasını erken vermeye karar verdik ve “Srah Srang” su rezervuarı manzaralı restoranımız “The Palmboo”ya oturduk.
Aynı zamanda Kraliyet Banyosu olarak da bilinen ve 7.yy’da inşa edilen su deposu, 400 metreye 800 metre genişliğinde ve Kral V. Jayavarman ve eşleri tarafından kullanılıyormuş.
Dönelim yemeğimize… Menümüzde , Siem Reap çorbası (6,5 $), Amok fish (7 $), Curry chicken (7 $) içecek olarak ise cola (2 $) ve lime suyu (1,5 $).
Siem Reap çorbası baharatlı, sebzeli ve karidesliyli, lezzetliydi.
Amok fish, Khmer mutfağının en bilinen yemeklerinden, hindistan cevizi sütü ve baharatlar eşliğinde bişirilen bir balık yemeği. Sulu bir yemek olduğunu söylemeliyim. Oralara kadar gitmişken denemeden dönmek olmazdı, lezzeti de güzeldi.
Curry chicken ise, körili tavuk, sebzeli ve sulu geldi bu yemek.
Yemeklere tabii ki Asya’da sofraların vazgeçilmezi buharda pişen pirinç eşlik etti. Güzel ve keyifli bir yemek oldu. Yemeklerin sunumu da özenli ve güzeldi :)
Yemek molasından sonra sırada “ Ta Prohm” vardı.
Ta Prohm (1178-1220)
Angkor’da yer alan Tomb Raider filmi sayesinde akıllarda kalan, Banyan (Bengal inciri) ağaçlarının işgaline uğramış bir diğer tapınaktayız.
Ta Prohm, Kral VII. Jayavarman’ın annesi için yaptırdığı bir Budist tapınağı.
Burası doğa ve insanoğlunun birbiriyle mücadelesinin bir örneği. Ağaçların kesilip tapınakların inşa edilmesi, sonrasında ağaçların tapınakların üzerinden onları yıkarak tekrar yükselmesi..
Kamboçya’nın Fransız kolonisi olduğu dönemde, Fransız arkeologlar tarafından restorasyon çalışmaları başlamış ve ağaçların çoğu kesilerek tapınak ortaya çıkarılmış.
Buradaki ağaçlar gerçekten inanılmaz, dallardan toprağa doğru sarkan köklerin toprakla buluşmasıyla giderek büyüyen bir gövdeye yapısına sahipler.
Ağaçların şekilleri itibariyle aldıkları takma isimler de var, şelale ağacı, timsah ağaç, Tomb Raider ağacı gibi..
Tapınak içinde gezerken, bazı galerilerin yıkılmış olduğunu da göreceksiniz.
Etrafınıza dikkatli bakın, ağaç kökleri arasından bir yüz size gülümsüyor olabilir..
Ta Prohm’u keşfettikten sonra bugünkü tapınak turumuzu tamamlamıştık. Saat 15:00 civarında rehberimiz bizi otelimize bıraktı.
İyi de oldu, çünkü hem yorulmuş, hem de gün içinde çok terlemiştik. Güzel bir duş sonrası masaj hayallerimizi süslüyordu.
Otelimizin odada masaj hizmeti varmış, hemen randevu aldık ve 1 saatlik Kamboçya masajı ile kendimizi şımarttık. Tabii ki masaj otelde pahalıydı, sokaktaki masaj salonlarına göre, 1 saatlik masaj için kişibaşı 25 $ ödedik.
Otelde dinlendikten sonra hazırlanıp çıktık, hedefimiz “Artistans d’Angkor”du.
Artistans d’Angkor, Khmer El Sanatlarını yaşatmak ve kırsal bölgelerde yaşayan genç kesime iş olanağı yaratmak için 1990’lı yılların sonunda kurulmuş Kamboçyalı bir firma.
Khmer El Sanatları neler diye merak edenler, tabii ki taş ve ahşap oymacılığı başta geliyor, gümüş kaplama, ipek boyama da yine yaygın olan el sanatlarından.
Artistans d’Angkor’daki farklı atölyeleri gezip, çalışan sanatçıları gözlemleyebilir, buradaki ücretsiz rehberli turlara katılabilir, bir taşın nasıl bir heykele dönüştüğünü aşamalarıyla görebilir, hayranlık hissine kapılabilirsiniz.
Bu halkın ataları da sanatçıymış, kesinlikle genlerinde var, yoksa o tapınaklardaki işçilik ve detay kolay kolay ortaya çıkmaz.
Artistans d’Angkor firmasının Siem Reap’te farklı noktalarda 42 atölyesi, 900’ü sanatçı olan 1300 çalışanı varmış. Bence kültürün yaşatılması adına çok başarılı bir şirket gerçekten de çok beğendim.
Atölyelerdeki geziniz bitince hediyelik eşya mağazasına uğrayıp birbirinden güzel ürünlere gözatabilirsiniz. Buradaki eserleri görünce hediyelik eşya bütçenizi biraz arttırmanız gerekecek, fiyatlar biraz pahalı, benden söylemesi..
Artistans d’Angkor’dan sonra yürüyerek nehir kıyısına çıktık. Nehirdeki köprüden karşıya geçip, “Siem Reap Art Center”ı gezdik. Burası da bir pasaj gibi hediyelik eşyaların satıldığı yanyana farklı mağazaların olduğu bir pazar.
Bir sonraki köprüden tekrar karşıya geçip bu sefer de “Old Market” yani eski pazarı gezdik. Eski Pazar da üzeri kapalı, dar sokaklardan ve yanyana satıcılardan oluşan bir Pazar. Hediyelik eşya alternatifleri sonsuz.
Pazarın ortalarına doğru ağır bir balık kokusu karşılayacak sizi. Burada balık, deniz ürünleri, et, sebze , meyve ve diğer yiyecekleri bulabileceğiniz kısmı pazarın. Kokuya dayanabilirseniz standların arasında dolaşın, ya da bizim gibi hızlıca kendinizi açık havaya atın :)
Etrafta biraz daha gezindikten sonra havanın da kararmasıyla, kendimizi Pub Street’te “The Sun” isimli iki katlı ve tam dörtyol ağzında yer alan bir restorana attık.
Akşam yemeği için sabırsızlanıyorduk. Menümüzde, beef carpaccio (4,75 $), beef lok lak (6 $), local beef tenderloin (7,5$) ve fıçı bira (1,5 $) vardı.
Geleneksel Kamboçya yemekleri arasında yer alan beef lok lak, soslu bir parça et üzerinde, tavada yumarta yanında pilav ile servis edildi, güzeldi.
Beef tenderloin ise karabiber soslu ve yanında patetes kızartması ile geldi, et biraz sertti.
Yemek sonrasında “Pub Street”te biraz dolaştık, yanyana dizilmiş tuktuklar müşteri bulmaya çalışıyordu.
Gecemizi, yine Pub Street’teki “Triangle”da noktaladık.
Adı üstünde üçgen şekle sahip bu mekan tüm sokağa yankılanan canlı müziği ile gelen geçeni davet ediyor. Canlı müzik hiç fena değildi, bir örnek giyinmiş Kamboçyalı üç bayan solist, şarkılara yaptıkları kareografiler ile herkesi eğlendirmeyi başardı. Geceyi böyle noktaladık.
Şimdi, Kamboçya’daki üçüncü gün yazımla devam edebilir ya da ayrı bir başlık ayırdığım street food /sokak yemeklerini okuyabilirsiniz.