lut gölü’ne oturmak, akabe’ye araba yolculuğu (ürdün 2)

Cumartesi sabah anladık ki, odamızın manzarası da hiç fena değilmiş aslında :) Oteldeki kahvaltı sonrası kendimizi Lut Gölü’nün kıyısına attık.

Lut Gölü’nün iki temel özelliği var, ilki Dünya üzerindeki en alçak nokta olması. Deniz seviyesinin yaklaşık 400 m altında, ikincisi ise yüksek tuz oranı.

Sıra, tuz oranı %31 olan bu suya girmeye gelmişti. Bu konuyu biraz daha açalım :) Bu oranla Lut Gölü dünyanın en tuzlu ikinci suyu olma ünvanına sahip, birinci neresiymiş derseniz %40 tuz oranı ile Antartika’daki Don Juan göletiymiş.

IMG_4928Lut Gölü, İngilizce tüm kaynaklarda Deadsea olarak geçiyor, yani Ölüdeniz. Bunun sebebi ise, yüksek tuz oranının bu gölde hiçbir canlı yaşamına izin vermemesi.

%31 tuz oranı nasıl birşey diye karşılaştırmak gerekirse, Akdeniz’in 10 katı kadar daha tuzlu. Bu konuda suya girmeden önce ve suda dikkat edilmesi gerekenler listeleri bile yapılmış. Örneğin, vücudunuzdaki yaralar ve farkında olmadığınız kesikleri hissedeceksiniz, asla kafanızı suya sokmayın, gözlerinize dikkat edin, bir gün önce traş olmayın, sudan çıkınca kurulanmadan önce temiz su ile duş alın ve benzeri uyarıları çeşitli blog ve kitaplarda okumuştum gitmeden.

Aksi gibi bir gün önce elimi pencerenin camına sıkıştırınca eyvah dedim, Lut Gölü’ne girince canım çok yanacak! Ama hiç de korktuğum gibi olmadı, elimdeki küçük yara, herhangibir denize girmiş kadar acıttı canımı.

Sahilde şemsiyeler, şezlong yerine banklar, bir iskele ve içi çamur dolu bir kova vardı.

IMG_4895Suda yüzme tavsiye edilmiyor, sebebine gelirsek, kafanın ayaklardan  daha ağır olması sebebiyle bir anda kafanızın suya batma riski..

Hal böyle olunca, sırtüstü suda takılabilirsiniz. Suyun kaldırma kuvveti tabii ki normal denizlere göre oldukça fazla, bu sebeple suda oturuyor gibi oluyor insan. Zaten Lut Gölü’ndeki popüler fotoğraf pozu, eline bir kitap, dergi alıp suda oturmak :)IMG_4954

Su biraz yoğun, yağlı gibi.. Sudan çıkınca sahildeki duşlarda temiz su ile tuzdan ve yağlı histen kurtulabilirsiniz.

Lut Gölü’nün bir diğer popüler aktivitesi ise, sahildeki kova içinde dolu olan çamur ile vücudunuzu kaplamak. Mineral açısından oldukça zengin olan Lut Gölü, buharlaşmanın da etkisiyle dibe çöken mineralleri çamurla birlikte vücudunuz ile buluşturabilirsiniz.

IMG_4902

Lut Gölü kıyısındaki otellerin bir kısmı aynı zamanda sağlık turizmine de hizmet veriyor. Sedef hastalığı, egzama, gibi bazı cilt hastalıklarına, romatizma ve eklem rahatsızlıklarına iyi geliyormuş bu göl.

Lut Gölü’ndeki temel mineraller, magnezyum klorid, kalsiyum krorüd, sodyum, potasyum, bromit.

Kozmetik sektörü de bu mineral açısından zengin kaynaktan kendilerine çıkarım yapmış elbette, çeşit çeşit kremler, maskeler Ürdün seyahatinden alacağınız hediyelik eşyalar arasında olacak mutlaka :)

Lut Gölü deneyiminden sonra odamıza dönüp, hazırlandık ve checkout yaptık otelden. Otel bünyesinde 7-8 havuz vardı ve insanlar genellikle havuzlarda takılıyordu. Haftasonu olması sebebiyle, yerel halk da çocuklarıyla birlikte buradaydı. Haşemalarla havuza ve göle giren insanlar görmeye hazırlıklı olun, sonuç olarak Müslüman bir Arap ülkesindesiniz..

IMG_4927

spa’nın dinlenme bölümünden manzara :)

Adı üstünde otelimiz spa oteli olunda otelden ayrılmadan önce, bir masaj yaptıralım dedik. En ucuz masaj 30 dakikalık omuz ve baş masajı: 38,5 dinar, en pahalı masaj ise 90 dakikalık Thai masajı: 93,5 dinar. Bizim seçimimiz ise 60 dakikalık Bali masajı oldu: 49,5 dinar. Ürdün’ün hiç de ucuz olmadığını bu fiyatlardan da bir kez daha teyit etmiş olduk.

Masaj sonrası, otelden ayrılıp Akabe’ye doğru yolculuğa başladık. Lut Gölü – Akabe arasındaki yolculuğumuzu, Lut Gölü kenarından devam eden, Deadsea Highway’den yapmayı planlamıştık.

DSC_6520Oteller bölgesinden yaklaşık 7 km sonra ana yoldan bir ayrım var, “Dead Sea Panaromic Complex”. Oraya uğramaya karar verince yukarı doğru tırmanışa geçtik. Yol üzerindeki tabelaların yetersizliğine aldırmadan yola devam ettik, burayı yola daha yakın hayal etmiştim ama o kadar da yakın değildi, hatta bir ara, acaba yanlış bir karar mı verdik diye düşünmedim değil. Ama buraya vardığımızda iyi ki geldik dedik :)

Ana yoldan yaklaşık 7 km boyunca yukarıya doğru kısmen virajlı bir yoldan tırmanmak gerekiyor. Bu yolu tırmanırken, basınç farkını hissedeceğinize emin olabilirsiniz. Hatta arabadaki su şişesi bile, uçakta olduğu gibi büzüşebilir. Sonra google earth’ten baktım, deniz seviyesinin 400 m altında olan Lut Gölü’nden, deniz seviyesinden yaklaşık 100 m olan Panaromik komplekse tırmanmışız.

Dead Sea Panaromic Complex giriş ücreti kişibaşı 2 dinar. Halen para bozduramadığımız için kapıdaki görevliye dolar ile ödedik, 100 $ karşılığı 69 dinar aldık.

IMG_4934

Bu kompleksin içindeki restoran gerçekten çok keyifliydi. Bir yandan fonda Ürdün müzikleri, hafif bir esinti ve Lut Gölü manzarası.. Dikkatli bakarsanız, gölün diğer kıyısındaki İsrail’in başkenti Kudüs’ü de görebilirsiniz.

Gelelim menümüze, babagannuş (2 dinar), karışık ızgara (10 dinar), köfte (9 dinar), soda ve kola. Hesap gelirken bu fiyatlara %16 vergi ve %10 servis ücreti ekleniyor.

Bu kompleks içinde restoran dışında Lut Gölü’nü ve çevresini anlatan bir müze ve bir de toplantı salonları var. Hızlı bir turla müzeye de gözatın bence ;)

Akabe’ye varıncaya kadar doğru düzgün bir benzin istasyonu bile görmeyince, iyi ki burada durup yemek yemişiz dedik açıkcası. Eğer siz de Lut Gölü’nden Akabe’ye arabayla gitmeyi düşünüyorsanız, buraya uğramadan geçmeyin derim..

map2

Lut Gölü’nü Akabe’ye bağlayan yol, İsrail sınırına çok yakın olduğu için yol boyunca birçok kontrol noktası var. Bu kontrol noktalarında polis tarafından pasaport ve arabanın evraklarını kontrol ediliyor.

Ama en detaylı kontrol tam Akabe girişinden öncekiydi, evrakları verdikten sonra arabayı kenara çekip bizi de ofislerine çağırdı polis. Pasaportların ve araba ruhsatının fotokopisini çekti, ne zaman ülkeye geldik, ne zaman döneceğiz, hangi otellerde kalacağız vs. vs. hepsini not aldı. Çok az İngilizcesi vardı, bizim Arapçamız da Türkçe’ye geçmiş birkaç kelimeden ibaretti. Ama yine de sorunsuzca anlaştık :) Burada ki polislerin de Türkiye ile ilgili bildikleri en iyi şey diğer tüm Ürdünlüler gibi Polat Alemdar ;)

Akabe’ye vardığımızda önce arabayla şehri tanıyalım diye bir turladık ve otelimize yerleştik. Her zamanki gibi booking’ten ayarladığımız otelimiz, Cedar Hotel’di. Tek gece konaklayacağımız otelin fiyatı, 40,5 dinardı ve bu fiyatın içine %7 vergi ve %10 hizmet bedeli dahildi.

Odamıza yerleşince, odaya sigara kokusu sinmiş olduğunu farkettik, otelde müsait başka oda olmayınca, hemen bir oda spreyi verdi görevli, biraz da odayı havalandırınca, koku neredeyse kalmamıştı. Günün yorgunluğu üzerimize çöktüğünden, bir duş alıp odada biraz dinlendikten sonra akşam yemeği ve şehri keşif için sokağa attık kendimizi.

Kızıldeniz kıyısındaki bu şehrin biraz daha turistik olmasını bekliyordum açıkcası. Ama malesef çok fazla restoran ve turistik çok bir aktivite göremedik merkezde.

IMG_4947Sharif Hussein Bin Ali Camii’nin arka tarafına denk gelen sokaklarla, Double Tree by Hilton otelinin arkasında yoğunlaşmıştı restoranlar ve cafeler.

Otelden çıkıp yürüyerek bir tur attık, camiinin arka tarafındaki sokaklarda çok da beğendiğimiz bir yer olmayınca sahilden Mövenpick otelinin arkasına doğru gittik ve buradaki sokaklarda dolandık, aslında niyetimiz rehber kitabımızın tavsiye ettiği yerden olan Blue Bay’de oturup deniz ürünleri yemekti ama sanırım bu restoran kapanmış, biraz dolanıp bulamayınca, biz de rahat koltuklarıyla davetkar görünen Papaya Restoran’a oturduk.

Menümüzde, başlangıç olarak meze tabağı (orientals 5 in 1) 4,5 dinar, ana yemek olarak ise şiş kebap (4,95 dinar) ve karışık ızgara (6,5 dinar) vardı. İçeceklerse, alkolsüz bira (2,5 dinar) ve soda (2 dinar). Bu restorandaki fiyatlara vergi ve %10 servis dahildi.

Yemekler genel olarak güzeldi, mekanda bir yandan maç yayını vardı. Birkaç farklı masada kadın grubları vardı, bir yandan sohbet edip bir yandan da bu coğrafyaların vazgeçilmezi nargile içiyorlardı :)

IMG_4956Yemek sonrası aklım, yemekten önce gördüğüm kumda pişen kahvede kalmıştı. Ayaküstü gelen geçen kahve alıyordu. Bir hevesle aldık bizde kahvalerimizi ama açıkcası ben hiç beğenmedim. Farklı bir aroması vardı ve damak zevkime hiç hitap etmedi malesef :(

IMG_4959Ağzımdaki sevmediğim kahve tadını dövme dondurma ile attım :) Sade dondurmaya antep fıstığı da isteyince, sadece üzerine ilave edecek diye düşünürken, dondurma ve antepfıstığını karıştırdı ve daha da güzel bir lezzet oldu :)

Sokaklarda biraz daha yürüdükten sonra yapacak fazla birşey olmadığı için otele dönüp güzel bir uyku çektik..

Kızıldeniz’le buluşması için sonraki sayfaya geçebilirsiniz..

 

Leave a Comment

Yandex.Metrica